KartusTonerPlaza.com Online Satış Mağazası
2 Aralık 2014 Salı
21 Kasım 2014 Cuma
Özgüven Geliştirmenin ve Özgüveni Arttırmanın Yolları
Özgüven Nedir?
Özgüven; kendimiz ve yeteneklerimiz hakkında pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olduğumuz anlamına gelmektedir. Diğer taraftan, özgüven eksikliği ise; kendinden şüphe duymak, pasiflik, boyun eğme, aşırı uyum gösterme, yalnızlık, eleştirilere karşı hassas olma, güvensizlik, depresyon, aşağılık duygusu ve sevilmediğini hissetme gibi kavramlarla tanımlanabilir.Özgüveninizi Nasıl Arttırırsınız?
- Kendinize güvenmeye çalışın, kendiniz hakkında olumlu düşünün.
- Etrafınızdaki kişileri kendinizden üstün görmeyin, onlardan daha düşük olarak düşünmeyin. Çünkü onlarda insan sende insansın ve onlarında böyle günleri yaşadıklarını göz önünde bulunduralım.
- Gerçekçi olan ve beklentilerinizi karşılayan hedefler belirleyin. İlk hedefleriniz başlangıç seviyesinde olsun her ne kadar o hedefte başarılı olsanız bile o hedefle yavaş yavaş ilerleyip yükselin. Her yükselişteki başarı bir sonraki adımda başarılı olmanızda faydalı olacaktır, motivasyonunuz artacaktır.
- Zayıf taraflarınız yerine, güçlü taraflarınıza ağırlık verin.
- Fikirlerinizi savunun. Diğer bir ifadeyle, başkalarının haklarını ihlal etmeden, kendi duygularınızı, düşüncelerinizi, inançlarınızı, ihtiyaçlarınızı, dürüst ve net bir şekilde ifade etmeyi öğrenin.
- Haklı olduğunu düşündüğünüz konularda söz sahibi olun konuşmaktan çekinmeyin.
- Yaşamınızda önemli olduğuna inandığınız sorunların bir listesini çıkartın. Daha sonra bunları iyileştirmenin veya değiştirmenin yollarını yazın. Bütün sorunlarınız tabii ki kolay ve hızlı bir şekilde çözülemez ama hemen harekete geçebileceğiniz bazı alanlar da olacaktır.
- Son olarak da kim hakkınızda ne derse desin olumsuzlukları aldırmayın çünkü gereksiz yorum gizli hayranlıktır ve bu da demek oluyor ki özgüveninizin yavaşça arttığını ve daha iyi seviyelere gelmeye başladığıdır.
- Kötü şeyler yerine iyi şeylere ağırlık verin.
- Kendiniz hakkında olumlu düşünün.
- Deneyimlerinizden ders çıkartın.
- Gerçekçi hedefler belirleyin.
- Cesaretli olun.
- Öğrenmeye devam edin.
- İşe yarar şeyler yapın.
- Basitliğe önem verin.
- Değişimi hoş karşılayın.
18 Ekim 2014 Cumartesi
Girişimcilik, Hayallerden Beslenir
Girişimcilik, Hayallerden Beslenir! Hayal Kurmanın Yaşı Yoktur
Hayal Gücünün Yaşı Yoktur ve Hayaller Sonsuzdur…
Saklı kalmış, sıra dışı ve gerçek girişimcilik öykülerinin daha fazla gündem de olması önemli ve samimi paylaşımlar iş fikrinin sürdürülebilir girişimciliğe dönüşmesinde katkı sağlamalı…
Son dönemin en popüler konusu hiç tartışmasız “girişimcilik”. Özellikle gençler arasında o kadar çok özendirme, ilgi yaratma çalışmaları yapılıyor ki, bir iş fikri, girişimciliği olmayanın dikkate alınmayacağı bir dönem yaşıyoruz adeta. Geleneksel mesleklerde yer alamayanın dikkate alınmadığı dönemi çoktan kapattık. Gençlerde de ilgi hiç de azımsanacak gibi değil. Hem içerik hem de kelime olarak hızlıca tüketiyoruz “girişimciliği”.
Gençler teknolojiye tam anlamıyla sahip çıkarak iş dünyasında büyüklerinin yanında adeta itibar kazandılar. “Sen sus, konuşma”, “sen her işe burnunu sokma”, “sorgulama, icat çıkarma” gibi onları farklı olmaktan uzaklaştıran, hayallerine gem vuran yaklaşımlar gençleri, orta yaş ve üstü profesyonellerin teknoloji konusunda onlara danışmadan hareket etmediği bir kitle haline getirdi. Çok da iyi oldu. Yıllarca hayallerimizi yastık altı ettik, sesimizi çıkarmayalım daha küçüğüz diye. Sesimizi çıkarmadık, hayallerimize gem vurduk, istikrarlı bir şekilde tam zamanlı, özgürlüğümüzü hapseden iş ortamlarında yer edinmeye çalıştık.
Farklı olmak, girişimci düşünmek başkaldırı kabul edildi, başkaldıran işten çıkarılmayı göze aldı ve düzenli maaşı elinin tersiyle geri çevirmek zorunda kaldı. Büyümenin 30’lu yaşlarda olacağını bilerek sustuk ve direnmeden denileni yerine getirdik. Kimimiz emekliliği için yıllarca sevmeyerek işlerine devam etti, kimimiz bir cesaret hayallerinin peşine düştü geç girişimciliğin verdiği riskleri göze aldı.
Değişime Ayak Uyduramayanlar Ve Değişime Ayak Uyduranlar
Ve dünya öyle büyük bir hızla değişti ki. Değişime ayak uyduramayanlar ve değişime ayak uyduranlar olarak adeta ikiye ayrıldı. Ve bu değişim yıllarca dirsek çürütülen profesyonelliği bile dinlemedi. Ya değişirsin ya yok olur gidersin. Kolay değildi. Değişeyim mi değişmeyeyim mi derken genç nesil hatırı sayılır yol kat etti. Şimdi dikkate almadığımız sadece saygı beklediğimiz bu gençlerden destek bekliyoruz minnetle. Yoksa halimiz yaman.
Şu an ki genç kuşağın anneleri onlar kadar şanslı değildi. Bahsettiğim bu dayanılması gereken, düzenli saat-maaş uygulamasına yakalanan nesildi. Onlar hayal kuramadan, çocuklarını büyüttüler, hayal kurmayı çocuklarına devrettiler. İşte şimdi o çocuklar gururla hayallerinin peşinden nasıl gittiklerini anlatıyorlar. Hepsi birbirinden farklı iş fikirleri ile dünya platformlarında yer arıyorlar.
Girişimcilik-İnovasyon Haftası
Geçtiğimiz hafta girişimcilik haftası nedeniyle düzenlenen etkinliklerin büyük bir kısmında genç girişimciler vardı. Önemli dozda girişimcilik hikayelerini, tüyolarını önde gelen girişimciler gençlerle paylaştılar. Hedefte yeni iş fikirlerini bulmak, sahip çıkmak ve gerçekleştirmek vardı. Çok başarılı bu organizasyonlarda unutulan birkaç konu vardı. Bu gençlerin ve hepimizin daha samimi girişimcilik hikayelerine ihtiyaçları var. Çünkü üretecek olan büyük bir kitlenin ya bir iş fikri ve tek atımlık barutu var, ya da sadece iş fikri var. Bu nokta da destek vereceklerin güven ortamı yaratması çok önemli. Dileğimiz saklı kalmış, sıra dışı ve gerçek girişimcilik öykülerinin daha fazla gündem de olması ve samimi paylaşımların iş fikrinin sürdürülebilir girişimciliğe dönüşmesinde katkı sağlaması.
Aralık 6-7-8’de “İnovasyon Haftası” kutlanacak ve İstanbul’ a çok önemli uluslararası konuklar gelecek. Mutlaka dinleyin ve hayal kurmayı, yenileşmeyi tekrar kazanın. Walt Disney’ in dediği gibi “Hayal Gücünün yaşı yoktur ve hayaller sonsuzdur”.
16 Ekim 2014 Perşembe
Şifalı Taşlar Hakkında Bilinmeyenler
Şifalı Taşlar ve Şifalı Taşlar Hakkında Bilinmeyenler
Eski ustalar, sanatkârlar değerli tasları ve metalleri takıda kullanırken biçim, form, fonksiyon gibi özellikleri, sosyal, teknik ve sanatsal davranışları ile denetlemişlerdir. Doğanın, ilk insanlardan bu yana sürekli ilgimizi çeken bir başka gizem kaynağı da Şifalı Taşlar, ender mineraller veya onların kristalleridir. Çekici güzellikteki bu ilginç geometrik yapıtlar, doğanın insanoğlunun sanatsal yaratıcılığını, düşünsel dünyasını etkileyici, dürtücü malzemedirler. İlk insanların bu kristalleri biriktirdikleri bilinmektedir. Daha sonraları büyücülerin kuvars kristallerinden yapılmış kürelerde gerçeği aradıklarını görülmektedir. Menteşeli, Şifalı Taşlar olabilme kriterleri arasında: ender bulunmalı, albenili olmalı, sert olmalı, şekillendirilmeye uygun olmak bulunmalıdır.
Şifalı Taşlar birkaç değişik şekilde sınıflandırıla bilinir Bunlar; kökensel sınıflandırma, değersel sınıflandırma ve oluşumsal sınıflandırmadır.
Kökensel Sınıflama
Şifalı Taşlar oluşumsal sınıflandırılması oluşum kökenlerine bağlı olarak da yapılmaktadır.
1.2.1.1. Organik Kökenli Şifalı Taşlar
Kimyasal yapısı organizma kökenli Şifalı Taşlardır. Bunların en güzel örnekleri; Fildişi, Mercan, İnci, Sedef, Amber (Kehribar), Jet (Oltu Taşı) Silisleşmiş Ağaç olarak gösterilirler. Bu tarz Şifalı Taşlar oluşumunda, organik malzemeler zaman içerisinde belli koşullara bağlı kalarak (Sıcaklık ve Basınç) bünyelerine silis ihtiva ederler. Silis sayesinde sertleşerek işlenmeye uygun duruma gelirler.
1.2.1.2. Mineral Kökenli Şifalı Taşlar
Yeryüzünde bulunan Şifalı Taşlar ın büyük çoğunluğu bu gruba aittir. İnsanlık tarihi boyunca yeryüzünde 4000'e yakın mineral bulunmuştur. Her yıl ortalama olarak 10-15 adet yeni mineral keşfi yapılmaktadır. Bulunabilen bu minerallerden 110 tanesi (Bu sayı göreceli olarak değişebilmektedir) Şifalı Taşlarözellikleri taşımaktadır.
1.2.1.3. Kayaç Kökenli Şifalı Taşlar
Birkaç mineralin birleşmesiyle oluşan malzemelere kayaç denmektedir. Bu tarz oluşumlara sahip Şifalı Taşlar da bulunmaktadır. Bunlar arasında Opsidyen, Lapis Lazulli, Moldavit bulunmaktadır.
1.2.2. Değersel Sınıflama
Şifalı Taşlar sınıflandırılmasının bir şeklide değersel sınıflandırmadır. Bu sınıflandırma izafidir. Kesin bir ayrımı yoktur. Genel olarak bazı Şifalı Taşlar değerli, bazı Şifalı Taşlarda yarı değerli Taşlar sınıfına girer. Aşağıdaki tablo 1.1.'de bazı değerli ve yarı Şifalı Taşlar verilmiştir.
Yukarıda değerli ve yarı değerli ayrımının izafi olduğundan bahsedilmişti. Buna bir örnek vermek gerekirse kaliteli bir yeşim taşı (Jade) düşük kaliteli bir zümrüt'ten daha kıymetli olabilmektedir. Bunun yanında yeşim taşı (Jade) yarı değerli grubunda bulunmaktadır. Her zaman bu tarz istisnalar bulunabilmektedir.
1.2.3. Oluşumsal Sınıflama
Oluşumsal sınıflama Şifalı Taşlar ın meydana geldikleri ortama göre yapılan bir sınıflamadır. Bu oluşum üç türlü olmaktadır.
Doğal Şifalı Taşlar
Şifalı Taşların tamamıyla doğal ortamlarında (yerküre'de) rastlantısal olarak oluşmalarıdır. Her Şifalı Taşlar belli sıcaklık ve basınç altında uygun elementlerin bir araya gelmesiyle oluşur.
Sentetik Şifalı Taşlar
Sentetik Şifalı Taşlar, doğal olmayan ortamlarda (Laboratuar) insan eliyle üretilmiş Şifalı Taşlardır. Günümüz teknolojilerinde her türlü değerli taşın sentetiğini insan eliyle üretebilmek mümkündür. Şifalı Taşlar üretim teknolojisi öylesine gelişme göstermiştir ki laboratuarda üretilen Şifalı Taşlar, doğal ortamda oluşan Şifalı Taşlardan daha albenili ve daha kaliteli özelliklere sahip olabilmektedir.
Türkiye'de sentetik Şifalı Taşlar hakkında halk arasında yanlış bir bilgilendirme bulunmaktadır. Sentetik kelimesi akla geldiğinde taklit Şifalı Taşlar ile karıştırılmaktadır. Oysaki sentetik Şifalı Taşlartamamıyla doğal değerli taşın aynı özelliklerini taşımaktadır. Sentetik ve doğal Şifalı Taşlararasındaki tek fark zaman ve mekândır. Doğal Şifalı Taşlar milyonlarca yılda ve yerkürede oluşurken, sentetik Şifalı Taşlar laboratuar ortamında ve kısa sürede üretilmektedir.
Sentetik ve doğal Şifalı Taşlar arasında bir fark olmamasına rağmen, fiyat olarak doğal Şifalı Taşlar her zaman sentetiklere oranla daha yüksektir. Sentetik Şifalı Taşların doğalına oranla daha albenili olmasına rağmen fiyatlarının daha düşük olmasına bir neden bulunamamaktadır. İnsanoğlu yapısı gereği her zaman doğal Şifalı Taşlar daha fazla rağbet göstermektedir. Aynı kalitedeki doğal ve sentetik Şifalı Taşlar arasından her zaman doğal olanı seçilmektedir. Sentetik olanının gerçek olmadığı düşünülmektedir
Şifalı Taşların Tüketim Alanları
Şifalı Taşlar her şeyden önce süs malzemesi olarak, küçük heykelciklerin yapımında, diğer sanatsal yapıtlarda ve sergilenmek amacıyla koleksiyonculukta kullanılır. Değerli Şifalı Taşlar ve serti olan kristal elmas, mücevher olarak kullanımının yanı sıra endüstriyel olarak da her türlü malzemeyi kesme, delme ve aşındırmada kullanılmaktadır. Elmas düşük kalitede ve hatta toz halinde bile olsa endüstride kullanılabilir. Korund (Alüminyum oksit) grubuna ait yakut, safir ile granat grubu minerallerin, iyi kristallileri mücevhercilikte ve diğerleri de metal kesmede, parlatma işlerinde ve aşındırmada kullanılır. Beril grubuna giren yakut, akuvamarin, heliodor gibi kıymetli taşlar, mücevherciliğin yanı sıra hassas terazilerin yapımında da kullanılır. Benzer şekilde yeşil turmalin de, turmalin kaması yapımında ve polarizasyon aletlerinin yapımında kullanılır. Kristal kuvarsın renklileri süs taşı olarak bazı çeşitleri de telsiz ve radyolarda kullanılır. Sert oluşu ve asitlerden etkilenmemesi nedeniyle bazı tür agatlar laboratuarlar için havan imalatında, ayrıca terazi ve bıçak ağızlarında, tekstil silindirlerinde ve spatül olarak kullanılırlar.Türkiye’de Şifalı Taşlar
Anadolu Şifalı Taşlar işçiliğinin geçmişi tarih öncesi çağlara kadar dayanmaktadır. Arkeolojik birçok kazıda Anadolu'da kullanılmış Şifalı Taşlar bulunmuştur. Şifalı Taşlar ilk olarak kesiciler, mızrak ve ok uçlarında kullanılmışlardır. Bunun başlıca nedeni Şifalı Taşların sert olmalarıdır. Eski çağlardan kalan en güzel örnekler, Opsidyen adını verdiğimiz değerli taşın kesici alet olarak kullanılmasıdır.
Yapılan arkeolojik kazılar bizlere gösteriyor ki Türkiye, Şifalı Taşlar potansiyeli bakımından her zaman zengindir. Günümüzde ihtiyaçların değişmesiyle Şifalı Taşlar sınıfına giren malzemeler çeşitlenmiştir. Birçok yeni mineral, kayaç ve organik malzeme Şifalı Taşlar olarak tanımlanmaya başlanmıştır.
Böylelikle Türkiye Şifalı Taşlar potansiyeli rezerv ve çeşitlilik yönünden zenginleşmiştir. Türkiye doğal taş potansiyeli içerisinde henüz ekonomik getirişi yeterince fark edilmemiş birçok kaynak vardır. Doğal taş sektörü için alternatif olabilecek önemli bir potansiyel de Şifalı Taşlardır. Anadolu'ya bakıldığında birçok yörede Şifalı Taşlar çıkarılan ocaklar olduğu görülür. Bunlardan bazıları yalnızca jeolojik değişimlerin bazı özel koşullarının etkisi altında kalan belirli bölgelerde bulunur ve bulundukları yörenin dünyaca tanınmasını sağlayan doğal bir elçi olurlar.
Türkiye'de Üretimi Yapılan Şifalı Taşlar
Günümüz Türkiye'sinde şifalı taş üretimi çok düşük seviyededir. Üretim potansiyelimiz olmasına karşın bu potansiyeli yeterince kullanamamaktayız. Küçük çapta birkaç Şifalı Taşlar üretim tesisi vardır. Bu tesisler üretimlerini çoğunlukla hammadde olarak yurt dışına pazarlamaktadırlar. Oysaki hammadde değil de mamul olarak bu Şifalı Taşlar pazarlayabilsek çok yüksek düzeyde katma değer elde edebiliriz. Türkiye'de üretimi yapılan Şifalı Taşlar Ametist, Mavi Kalsedon, Diaspor'dur
İnsanın da içinde bulunduğu bütün alemlerde ruhsal evrimin ana konusu. Dünya gezegenine ve canlılarına Koşulsuz Sevgi ile Işıkla hizmet etmektir. Siz insanlar aklınız ve iradenizle yaratma yeteneğine sahipsiniz. Eğer size verilen bu armağanların değerini bilir ve başka yaşam biçimlerine özenle yaklaşırsanız, Dünya gezegeni dengesini korur ve enerjisini çoğaltabilir. Yaşam bereketle dolar. Fakat insan, aklını ve iradesini kişisel çıkarlarını korumak, isteklerini doyurmak üzere kullanır ve doğa ile olan etkileşimini dikkate almazsa, ortaya çıkacak olan enerji, yeryüzündeki tüm yaşam biçimlerinin evrimini olumsuz etkileyecektir.
Şifalı Taşlar Alemi yeryüzünde denge oluşturarak bütün yaşama hizmet etmektedir. Şifalı Taşlar enerjilerini güneşten ve gezegenin ötesindeki diğer kaynaklardan alırlar. Yeryüzündeki bütün alemler, Şifalı Taşlar aleminin onlara verdiği enerji sayesinde denge ve biçim kazanırlar. Sizler de yaşayabilmek için onlarla ortak bir zemin oluşturmalısınız.
Şifalı Taşlar İnsanlık Alemi'ne insan biçiminde ifade edebilecek nitelikler verirler. Fiziksel bedeniniz minarellerden oluşur, bu yüzden onların ruhsal niteliklerini de gösterebilir. Kişiliğiniz ve iradeniz, fiziksel bedeninizin parçası olan minarellerden kaynaklanır.
Farkındalığınız arttıkça, bedeninizin parçası olan Şifalı Taşlar tüm varlığınıza uyguladıkları titreşimleri bilinçli şekilde etkileyebilirsiniz.
Şifalı Taşlar Alemi, gittikçe daha karmaşık biçimler oluşturarak ve ruhsal enerjinin yüksek titreşimlerine çıkarak evrimleşir. Şifalı Taşlar kapladıkları fiziksel alandan ayrılmalarına gerek kalmadan enerji alışverişi yapabileceklerini bilirler. Bu, biçim üzerine aldıkları derslerden biridir. Bu olay, ya yeni bir fiziksel yapıyla, ya da yaşam enerjisindeki artışla kendisini gösterir. Gittikçe daha fazla sayıda insan beş duyuyla algılanan güncel yaşamın gerçekliğini aştıkça, Şifalı Taşların ruhsal bilinci de bir sonraki varoluş düzeyine evrimleşmenin zamanının geldiğini anlayacaktır. Bütün bunlar öğrenmemiz gereken derslerdir. Her yaşam biçimi bu süreçten defalarca geçerek özünün enerjisini kusursuzlaştırıp saflaştırır.
İnsanlık Şifalı Taşlar Alemi'nden aldıklarıyla enerji sistemini dengeleyebildiğine göre, bu ilişkisinin karşılığını verebilmelidir. Ne zaman bir insanlar tarafından yerinden alınsa bir boşluk doğar. Bu boşluk ya doğanın kendisi ya da insanlar tarafından doldurulmalıdır. Örneğin alınan bir Şifalı Taşlar yerine genç bir bitki dikilerek yeniden denge oluşturulabilir.
Dünya gezegeni ışıktan bir enerji ağıyla sarmalanmıştır. Gezegeninizin elektrik bedeni olan bu ışık ağı, dünyanın biçimini koruyan bir dış iskelet oluşturur. Bu ışıktan ağın içinde başka ışık ağlan vardır. Bunlar Şifalı Taşlar, bitkilerin ve hayvanların birbirlerine kenetlenmeleriyle oluşur. Bu tür, Dünya'ya ne kadar çok yayılırsa, gezegenin parçası olarak ördüğü ışık ağları da o kadar çok yer kaplar.
Yeryüzünde insanlar ya da doğa tarafından oluşturulan çatlak ve kabartılar, bu ışık ağında kopmalara yol açarlar. Eğer bu gidişe dur denilmezse, dengesizlik küçük bir alanda kalmayacak, gittikçe bütün gezegeni kaplayacaktır. Gerçekte, karşılıklı bağlar üstüne kurulu tek bir enerji vardır. Bu yüzden, kendini oluşturan bağlardan birinde oluşan dengesizlik, tüm yaşam ağını etkileyecektir. Dengenin bozulduğu alanlarda, yaşam enerjisinin uyumlu akışına konsantre olduğunuzda şifa verici bir etki yaratarak Dünya'nın dengesini kazanmasına yardım etmiş olursunuz.
Bunu yapabilmek için Dünya'yı üçüncü gözünüzde, Kuzey ve Güney Kutuplarından çıkan saf beyaz ışıktan oluşmuş kuşaklarla sanlı olarak canlandırın. Bu çalışmayı, meditasyon sırasında şeffaf bir kuvars kristali kullanarak yaparsanız, Dünya'nın biçimini koruyan ışıktan ağı canlandırmış olursunuz. Enerjiyi, renkleriyle Dünya'ya armağanlar veren, hareketli bir gökkuşağı olarak düşünün. Verdiğiniz enerji, doğal alemler tarafından size verilen saf Koşulsuz Sevgi'nin niteliklerini yansıtabilir
14 Ekim 2014 Salı
Trafik Canavarına Teslim Edilen Canlar
Trafik Canavarına Teslim Edilen Canlar
Her ölüm zamansızdır… Her ölüm erken... Her ölüm apansız…
Dünyanın çatısı bizim üstümüze çökmüştü. Trafik canavarı denen illet bizim evimizi de kana bulamıştı. Dün yanımda olan babam, o gün yoktu. Ve bir daha hiçbir zaman da olmadı. Trafik terörüne kurban vermiştik babamı. Bir varmış, bir yokmuş misali gitti ve gelmedi oldu. Bir çok babalar gibi…O günden sonra bayramlarımız olmadı bizim. Düğünlerimiz olmadı. Sevindik ağladık, üzüldük ağladık. Birçok çocuk gibi…
Kimdi bu trafik canavarı? Neydi? Nasıl bir şeydi? Bizi yollarda mı bekliyordu gizlice? Yoksa biz mi canavar oluyorduk her trafiğe çıktığımızda? Evet, ne yazık ki hepimiz birer trafik canavarı oluyoruz her trafiğe çıktığımızda. Hepimize ezberletilen birçok kurala uymamak, hız yapmak, kırmızı ışıkta geçmek, emniyet kemeri takmamak vs. gibi suçların önemi ne kadar çok vurgulanırsa vurgulansın trafikteki ölümlerin gerçek sorumluluğunu bunlar üstlenmiyor bence. Esas ölümcül kazalar bu kuralların tanınmadığı, kontrol edilemediği yerlerde ve zamanlarda meydana geliyor aslında. Trafikteki davranışlar ve ilişkiler tüm kuralların üstündedir diyorum. En basiti trafikte herkesin kontrol edebileceği iki şey vardır. Birincisi kendi davranışları, ikincisi aracının güvenlik kontrolleri ve bakımı. Bu davranışların ve ilişkilerin ise ne kuralı vardır, nede yaptırımı. Herkesin bir diğerinin ölümünden sorumlu olacağını bilerek trafiğe çıkması en baş kuraldır bence. Benim desturumda tek gerçek vardır o da ölüm. Ölümle erken ve çok ani tanıştığıma bağlıyorum ben bunu. Ucunda ölüm olan her eylem ciddiyetle yapılmalıdır. Trafik de bunlardan en önemlisidir ve ciddiye alınmalıdır. Aceleyle, dikkatsizlikle yapılacak bir iş değildir. Trafik ortamı kamuya aittir, yani hepimizindir. Hepimiz sorumluyuz. Kendi hayatımızdan, başkalarının hayatından, hatta o savunmasız hayvanların hayatından. Her gün trafiğe bu bilinçle çıkmak üç Kulhü bir Elham okumaktan daha etkilidir bence.
Kişilerin trafikte sergiledikleri davranışlar o ülkenin gelişmişlik düzeyini gösteren en somut gerçektir. Yol vermede ki mütevazılık, yolda durulması gerektiğinde alınan tedbir, yola çıkarken gösterilen nezaket gibi sergilenen davranışlar bir ülkenin medeniyet ölçütüdür. Toplumların stres, öfke kontrolü ve tahammül sınırları trafikte belli olur ki bu çok önemli bir konudur. Eğer ki, birini tanımak istiyorsan trafikteki davranışlarına bak. Daha önce sakin, mülayim olan eşin, arkadaşın, dostun olduğuna şaşırıp, canavarlaştığını görebilirsin. Hatta seni bir başkası kameraya çeksin ve izle, kendini bile tanımayabilirsin.
Amanda RIPLEY’in “Akla Gelmeyen Felaket” kitabında; kızını elim bir trafik kazasında kaybeden ve öncesi şampiyon bir oto yarışçısı olan acılı baba “usta sürücülük kursu” adı altında bir okul açarak işe başlıyor. Beynin birçok işi yapabilecek şekilde programlandığını ama bunlar arasında araba kullanmak olmadığını ve bir tondan daha ağır hareketli bir metalin sezgi yoluyla kullanılmayacağını öğretmek istiyordu sürücülere. Evet, çok da haklıydı! Beyin 30-40 km hızla giderken kendini yürüyor gibi algılayarak, bu hızla dahi ölümcül kazalara neden olabiliyordu. Trafik kazalarının %80 gibi büyük bir oranının sürücülerin yanlış davranışlarından ve o panikle verdiği yanlış kararlardan kaynaklandığı asla göz ardı edilmemelidir. Bence de insan beyni o bir ton ağırlığında, hareketli metal yığınını kullanmaya programlanmalıdır. Aracı kontrol etme, refleks manevraları, direksiyon hâkimiyeti gibi sürüş teknikleri her sürücüye öğretilmelidir.
Özellikle dört mevsimin yaşandığı ve her bir köşesinde farklı coğrafi yapıya sahip ülkemizde her koşulda araç kullanmayı bilmek bir zorunluluktur. Ne bileyim, karı var, kışı var, yağmuru var, çamuru var, rampası var, şarampolü var. Rampada araçla kaydığımızda ne yapacağımızı, kayarak üstümüze gelen bir araçtan nasıl kaçacağımızı gerçek hayatta tecrübe edemeyiz. Maalesef ki, biz bu riskli tecrübeleri ya yaşayarak öğreniyoruz, ya da yaşamımızı kaybederek. Ülkemizde de özellikle MEB onaylı “ileri sürüş teknikleri” kursları olduğunu biliyorum. Hatta bazı kamu kurum ve kuruluşlarının sürücülerini bu kurslarla daha iyi eğitilmesi için çabaladığını da. Hatta diyorum ki, bu tür kurslar devlet desteğiyle zorunlu hale bile getirilmeli. İnsan hayatı trafik canavarına kurban verecek kadar ucuz olmamalı. Tüm babalar evine sağ salim ulaşmalı. Çocuklar öksüz-yetim kalmamalı. Her ölüm yıldönümünde daha seni saygıyla anıyor ve kendi çapımda trafik canavarlarına, hatta trafik magandalarına meydan okuyorum. “Trafik canavarına canlarımız teslim olmasın, kimsenin canı yanmasın”
10 Ekim 2014 Cuma
Sigarayı Bırakmanın Yolları
Sigarayı Bırakmanın Yolları
1. Bağımlılığın ruhsal kısmına yardım etmek
Bazı insanlar sigarayı kendi başına, diğerlerinin yardımı veya ilaç kullanımı olmadan bırakabilirler. Fakat çoğu sigara kullanıcısı için, sigarayla olan sosyal ve duygusal bağlarını koparırken aynı anda nikotin yoksunluğunun belirtileriyle başa çıkmak zor olabilir. Neyse ki, bu konu için birçok yerden yardım alınabiliyor.
Sigarayı bırakmak için telefon üzerinden yardım almak
Bu konunun uzmanları, sigarayı bırakmaya yardımcı olması için kişiye özel modeller kullanıyor. Telefon üzerinden yardım alan sigara bağımlılarının sigarayı bırakma şansı bu servisi kullanmayanların tam iki katı. Bir danışmandan yardım almak sigarayı bırakmaya karar veren insanların yaygın olarak yaptığı hataların tekrarlanmasını da önler. Telefon danışmanlığı ayrıca diğer programların kullanımından daha kolaydır. Ulaşım zorlukları veya çocuk bakıcısı bulmak gibi zorunlulukları gerektirmez, geceleri ve hafta sonları da uygundur. Danışmanlar, ilaç, yerel dersler, broşürler veya aile/arkadaş yardımını kullanacak önerilerde bulunabilirler.
Sigarayı bırakma programları ve destek grupları:
Bazı işyerlerinde, hastanelerde veya sağlık merkezlerinde, sigarayı bırakma programları veya dersleri bulunur. Bu programlar profesyoneller tarafından yürütülerek bilgilendirme ve eğitim üzerine odaklanabileceği gibi, gönüllüler tarafından da yönetilebilir. Bazı programlar ders şeklinde yapılabileceği gibi, bazıları da topluluk içi paylaşım yapmak üzerine yoğunlaşabilir.
İyi bir sigarayı bırakma programında olması gereken özellikler
Sigarayı bırakma programları, sigarayı bırakma esnasında insanların yaşadıkları sorunları görüp, bu sorunları aşmalarında onlara yardımcı olması için tasarlanmıştır. Bu programlar ayrıca sigarayı bıraktıktan sonra yeniden başlanmaması için de destek sağlamalıdır. Araştırmalar gösteriyor ki, en iyi programlarlar birebir veya grup danışması şeklinde olanlardır. Danışma olayının ne kadar uzun sürdüğüyle başarı oranı arasında güçlü bir ilişki vardır. Program daha yoğun oldukça, başarı şansı da artar.
Aile ve arkadaşların desteği:
Eski içicilerin birçoğu, aile ve arkadaş desteğinin sigarayı bırakma aşamasında oldukça yararlı olduğunu belirtmiştir. Bunların dışında yardım önerebilecek kişiler, iş arkadaşları veya aile doktoru olabilir. Sigarayı bırakmaya karar verdiğinizde, bunu arkadaşlarınızla paylaşın. Bu uğraşınızda size güç verecek olan eski bağımlılarla ve sigara içmeyenlerle daha çok vakit geçirmeye çalışın.
2. Bağımlılığın fiziksel kısmına yardım etmek: Nikotin replesman tedavisi:
Şunu unutmayın ki, tütün bağımlılığı hem ruhsal, hem fizikseldir. Çoğu insan için, en iyi bırakma yöntemi ilaç, alışkanlıkların değişimi ve duygusal desteğin bir birleşimi olacaktır.
Nikotin replesmanın çalışma yöntemi:
Nikotin replesman tedavisi (NRT) , yoksunluk sendromlarına ve sigara kullanıcılarının %70-90'ının sigarayı bırakmanın önündeki en büyük engel olarak gördüğü sigara arzusuyla baş etmesine destek olur.
Çoğu sigara tüketicisi NRT kullanmadan sigarayı bırakabilir, fakat bunların çoğu ilk denemede başarılı olamaz. Aslında, sigara kullanıcılarının sigarayı tamamen bırakabilmesi genelde, 8 - 10 bırakma denemesi alır.
Sigarayı bırakmadaki başarısızlık çoğunlukla yoksunluk sendromlarının başlamasıyla bağdaştırılır ve çoğu insan sigarayı bıraktıktan 3 ay sonra yeniden başlamış olur. Bu yüzden, sigaraya yeniden başlarsanız, umudunuzu kesmeyin. Sadece yeniden bırakmayı deneyin ve bırakırken kullandığınız tekniğe yeni metotlar katarak daha başarılı olmaya çalışın. Yoksunluk sendromunun belirtilerini, NRT kullanarak azaltmakla birlikte, etkilerini de destek yöntemleriyle aşabilirsiniz. Bu size sigarayı bırakıp bir daha başlamama şansı sağlar.
Şunu göz önünde bulundurmalısınız ki NRT'nin günde 10 sigaradan az içen insanlar üzerinde yardımcı olduğu henüz kanıtlanmamıştır.. Eğer günde yarım paketten az içiyorsanız fakat NRT'ye ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız daha düşük bir NRT dozu için doktorunuza başvurun.
Bazı insanlar sigarayı kendi başına, diğerlerinin yardımı veya ilaç kullanımı olmadan bırakabilirler. Fakat çoğu sigara kullanıcısı için, sigarayla olan sosyal ve duygusal bağlarını koparırken aynı anda nikotin yoksunluğunun belirtileriyle başa çıkmak zor olabilir. Neyse ki, bu konu için birçok yerden yardım alınabiliyor.
Sigarayı bırakmak için telefon üzerinden yardım almak
Bu konunun uzmanları, sigarayı bırakmaya yardımcı olması için kişiye özel modeller kullanıyor. Telefon üzerinden yardım alan sigara bağımlılarının sigarayı bırakma şansı bu servisi kullanmayanların tam iki katı. Bir danışmandan yardım almak sigarayı bırakmaya karar veren insanların yaygın olarak yaptığı hataların tekrarlanmasını da önler. Telefon danışmanlığı ayrıca diğer programların kullanımından daha kolaydır. Ulaşım zorlukları veya çocuk bakıcısı bulmak gibi zorunlulukları gerektirmez, geceleri ve hafta sonları da uygundur. Danışmanlar, ilaç, yerel dersler, broşürler veya aile/arkadaş yardımını kullanacak önerilerde bulunabilirler.
Sigarayı bırakma programları ve destek grupları:
Bazı işyerlerinde, hastanelerde veya sağlık merkezlerinde, sigarayı bırakma programları veya dersleri bulunur. Bu programlar profesyoneller tarafından yürütülerek bilgilendirme ve eğitim üzerine odaklanabileceği gibi, gönüllüler tarafından da yönetilebilir. Bazı programlar ders şeklinde yapılabileceği gibi, bazıları da topluluk içi paylaşım yapmak üzerine yoğunlaşabilir.
İyi bir sigarayı bırakma programında olması gereken özellikler
Sigarayı bırakma programları, sigarayı bırakma esnasında insanların yaşadıkları sorunları görüp, bu sorunları aşmalarında onlara yardımcı olması için tasarlanmıştır. Bu programlar ayrıca sigarayı bıraktıktan sonra yeniden başlanmaması için de destek sağlamalıdır. Araştırmalar gösteriyor ki, en iyi programlarlar birebir veya grup danışması şeklinde olanlardır. Danışma olayının ne kadar uzun sürdüğüyle başarı oranı arasında güçlü bir ilişki vardır. Program daha yoğun oldukça, başarı şansı da artar.
Aile ve arkadaşların desteği:
Eski içicilerin birçoğu, aile ve arkadaş desteğinin sigarayı bırakma aşamasında oldukça yararlı olduğunu belirtmiştir. Bunların dışında yardım önerebilecek kişiler, iş arkadaşları veya aile doktoru olabilir. Sigarayı bırakmaya karar verdiğinizde, bunu arkadaşlarınızla paylaşın. Bu uğraşınızda size güç verecek olan eski bağımlılarla ve sigara içmeyenlerle daha çok vakit geçirmeye çalışın.
2. Bağımlılığın fiziksel kısmına yardım etmek: Nikotin replesman tedavisi:
Şunu unutmayın ki, tütün bağımlılığı hem ruhsal, hem fizikseldir. Çoğu insan için, en iyi bırakma yöntemi ilaç, alışkanlıkların değişimi ve duygusal desteğin bir birleşimi olacaktır.
Nikotin replesmanın çalışma yöntemi:
Nikotin replesman tedavisi (NRT) , yoksunluk sendromlarına ve sigara kullanıcılarının %70-90'ının sigarayı bırakmanın önündeki en büyük engel olarak gördüğü sigara arzusuyla baş etmesine destek olur.
Çoğu sigara tüketicisi NRT kullanmadan sigarayı bırakabilir, fakat bunların çoğu ilk denemede başarılı olamaz. Aslında, sigara kullanıcılarının sigarayı tamamen bırakabilmesi genelde, 8 - 10 bırakma denemesi alır.
Sigarayı bırakmadaki başarısızlık çoğunlukla yoksunluk sendromlarının başlamasıyla bağdaştırılır ve çoğu insan sigarayı bıraktıktan 3 ay sonra yeniden başlamış olur. Bu yüzden, sigaraya yeniden başlarsanız, umudunuzu kesmeyin. Sadece yeniden bırakmayı deneyin ve bırakırken kullandığınız tekniğe yeni metotlar katarak daha başarılı olmaya çalışın. Yoksunluk sendromunun belirtilerini, NRT kullanarak azaltmakla birlikte, etkilerini de destek yöntemleriyle aşabilirsiniz. Bu size sigarayı bırakıp bir daha başlamama şansı sağlar.
Şunu göz önünde bulundurmalısınız ki NRT'nin günde 10 sigaradan az içen insanlar üzerinde yardımcı olduğu henüz kanıtlanmamıştır.. Eğer günde yarım paketten az içiyorsanız fakat NRT'ye ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız daha düşük bir NRT dozu için doktorunuza başvurun.
12 Eylül 2014 Cuma
Su nasıl içilmeli? Soğuk? Ilık? Sıcak?
Su nasıl içilmeli?
‘Su nasıl içilmeli?’ sorusu soranlar genellikle su içmenin yeri ve zamanı dışında suyun hangi sıcaklıkta içilmesi gerektiğini özellikle merak etmektedirler.
Suyu sıcak, soğuk, kaynatılmış gibi ve benzeri şekillerde içmek farklı sonuçlara neden olur mu? Soruyu şu şekillerde de sorabiliriz: Hangisi daha yararlı? veya İçilen suyun ısısı yararını etkiler mi?
Kilo yönetimi ile ilgilenenlerin soruları ise biraz daha farklı bir temele dayanmaktadır. Şişmanlığın önlenmesinde ve kilo kontrolünün sağlanmasında diyetisyenlere yöneltilen ‘Su iştah kontrolünü sağlar mı?’ sorusu önemli bir yer tutar. Kısa yanıt ‘evet sağlar’ şeklindedir. Hemen arkasından genellikle “Suyu sıcak mı ya da soğuk mu içmeliyim?” sorusu gelir.
Suyun rolü farklıdır ve ideal kilo yönetiminde yaşamsal etkiye sahiptir
Önce yağ eritme ya da kalori yakma konusuyla ilgili soruya açıklık getirelim.. Suyun yaşamsal bir rolü var, su içenler daha sağlıklı besleniyor ve dolayısıyla suyun ideal kilo yönetiminde çok önemli bir rolü bulunuyor ancak su bu işlevini doğrudan kalori harcaması sağlayarak değil çok farklı şekilde yerine getiriyor.
Kilo yönetimiyle ilgilenenlerin önemli bir kısmı kısa sürede yağ eritme ya da kalori yakma şeklinde ifade ettikleri kısa sürede fazla yağdan kurtulmak isteğiyle hareket ettiklerinden su dahil tüm yiyecek ve içeceklerin öyle bir etkisi olsun istiyorlar. Tek başına böyle yapabilen bir mucize yiyecek ve içecek de hiç yok zaten.
“Soğuk su içince vücudun onu kendi sıcaklığına getirmek için fazla enerji harcanır mı?” sorusuna yanıt aranan bir araştırmada sıcak su içenlerin kalori harcama oranı, normal su içenlerle kıyaslandığında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Suyun sıcaklığı kilo vermede doğrudan belirleyici değildir.
İdeal kilo yönetimiyle ilgilenenler açıkladığım nedenlerle öncelikle suyu soğuk ya da sıcak olsun (bazı farklı etkileri olsa da) yeterli miktarda içmeden ideal kilo yönetimi sağlanamayacağını unutmamalılar.
Bilinen bazı etkiler
Suyu farklı şekillerde içmenin bilinen bazı etkileri vardır: Soğuk su metabolizma hızını az da olsa arttırır, ılık su ise bağırsak hareketlerini hızlandırarak kabızlığın önlenmesine yardım eder. Soğuk suyla sıcak su arasındaki başka bir fark, mideyi terk etme hızlarıdır. Soğuk su mideyi 20 dakika içerisinde terk ederken, sıcak su için bu süre 80 dakikadır.
Su içenler daha sağlıklı besleniyor
Araştırmalar, günlük sıvı ihtiyacının, büyük bir kısmını sadece sudan alanların genel olarak daha sağlıklı bir beslenme programı yürüttüklerini gösteriyor. Günlük sıvı gereksinimini sudan karşılayanlar daha fazla lif, daha az şeker ve daha az kalorili besin tüketiyor.
Su nasıl içilmeli?
Açıklamalarımdan görüleceği gibi su yaşamsal ve ideal kilo yönetiminde önemli role sahip. Bu nedenle yeterli miktarda suyun tüketilmesi gerektiğinden bireylerin arzu ettikleri ve sevdikleri sıcaklıkta su içmesi daha önemlidir. Sudan daha etkili şekilde yararlanmak için şu konulara dikkat etmekte yarar var:
- Suyu yemeklerden önce içmekte fayda vardır. İdeal zaman yemeklerden 30 dakika öncedir. Bu süre özellikle gastrit, dumping sendromu, mide ekşimesi, ülser, kolit hazımsızlık veya gaz sorunu olanların sindirim sistemini sürece hazırladığı için önem kazanır.
- Yemeklerden 2-2.5 saat sonra içilen su, besinlerin yıkımıyla oluşan dehidratasyona engel olur. Bu süreç acıkma ile susuzluğun karıştırıldığı dönemlerdir. Atıştırma seçenekleri düşünmeden önce susuzluğun giderilmesi boş enerji alınmasını önler.
- Uzun bir uykudan sonra sabahları kalkar kalkmaz içilen bir bardak ılık su güne iyi başlamayı sağlar. Organları uyandırır, sindirimi kolaylaştırır. Özellikle sabahları aç karnına içine biraz da limon konularak içilen su, mideyi rahatlatır, sindirimi kolaylaştırır, vücut ısısını dengeler. En etkili laksatiftir.
- Yatmadan önce içilecek bir-iki bardak su rahat uyumayı sağlar.
- Su içme alışkanlığı olmayan bireyler çalışırken, kitap okurken, bir şeyler seyrederken yanlarında gereksinimi karşılayacak miktarda su bulundurmalı ve belli aralıklarda içerek bitirmeyi hedeflemelidir. Bu yöntem, alışkanlık kazanmak için yapılan en etkili yollardan biridir. Bir süre sonra su içmeyi ister hale gelindiği alışkanlığının oluştuğu görülmektedir.
Sonuç;
Bir bütün olarak baktığımızda su, vücut bileşimde kapladığı büyük yer ve yaşamsal oluşu nedeniyle değerlendirilen 6 temel besin öğesinden bir tanesidir. Susama hissi geliştiğinde vücutta yüzde 1’lik su kaybı oluşmuş demektir. Bu nedenle su içmek için önemli olan susamayı beklenmeden susuzluğu gidermek olmalıdır.
Arabası olanlar bilir, benzin bitmeden deposunu doldurma telaşına kapılırlar ve ertelemeden doldururlar aynı bunun gibi vücudun da susuz kalmadan su içilmesi prensip haline dönüştürülmelidir.
21 Ağustos 2014 Perşembe
Zeka Geliştirme Teknikleri
ZEKA GELİŞTİRME TEKNİKLERİ
Geleneksel olarak zeka, okuma ve matematik gibi temel konularda yeterliliği ölçen kısa yetenek testleriyle ölçülegelmiştir. Zeka büyük oranda hala bu testlerden elde edilen başarı ölçütleriyle tanımlanmaktadır. Fakat Harvard Üniversitesi’nde bir akademisyen olan Howard Gardner zekanın sadece okuduğumuz bir şeyi ne kadar kolaylıkla kavradığımıza ya da bir denklemi ne kadar kolaylıkla çözdüğümüze bağlı olmadığını düşünmektedir.Bu yüzden zekanın aslında 9 tür olduğunu vurgulayan “Çoklu Zeka Teorisi”ni ortaya atmıştır. Ayrıca bu zeka türlerinin ışığında zeka geliştirme teknikleri oluşturulabileceğini savunmuştur.
Gardner teorisinde salt bir yeteneğin zekayı tanımlamaya yetmeyeceğini ifade etmektedir. Hipotez, 1983′teki “Frames of Mind: The Theory of Multiple Inteligences” (Zihin Çerçeveleri: Çoklu Zeka Kuramı) adlı kitabında yer aldığı gibi bir insanın zekasının öngürülebilmesi için birçok kriterin dikkate alınması gerektiğini önermektedir.Gardner’ın teorisinde vurguladığı 9 farklı zeka şunlardır:
1. Natüralist Zeka: Canlıların arasındaki farklılıkları anlayabilme ve doğal yaşamın özelliklerine duyarlılılık gösterebilme yeteneğidir.
2. Mantıksal-Matematiksel Zeka: Nedensel sistemlerin temel ilkelerini anlayabilme yeteneğidir.
3. Görsel-Uzaysal Zeka: Zihnimizde uzaysal(3 boyutlu) dünyayı algılayabilme yeteneğidir.
4. Sözlü-Linguistik (Sözel) Zeka: Aklımızdaki fikirleri dili kullanarak ifade edebilme ve diğer insanları anlayabilme kapasitesidir.
5. Müzikal-Ritmik Zeka: Müziksel düşünebilme, müziksel motifleri duyabilme, tanıyabilme ve bu motifleri manipüle edebilme kapasitesidir.
6. Bedensel-Kinestetik Zeka: Problem çözmek veya bir şeyler üretebilmek için vücudumuzun tüm parçalarını kullanabilme kapsitesidir.
7. İçsel Zeka: Kendini anlayabilme, kim olduğunu bilme, ne yapabileceğini bilebilme kapasitesidir.
8. Sosyal Zeka: Bu zeka türü de diğer insanları anlayabilme yeteneğiyle ilişkilidir. İnsanlarla iletişim kurabilme, arkadaş olma yeteneğini içerir.
9. Varoluşsal Zeka: Hayat, ölüm ve sonsuz gerçekler hakkında soru sorma ve kafa yorabilme eğilimini sergilemektir.
1. Natüralist Zeka
Bu zeka çeşidi hayvanları, bitkileri ve doğada bulunan diğer varlıkları ayırabilme yeteneği olarak tanımlanır.Doğal zeki olarak övülen bireyler bilimsel teorileri gerçek hayata uygulamada son derece başarılıdır.Peyzaj mimarları, natüralistler ve bilim adamları doğal zeki olarak olarak adlandırılırlar. Siz de bu insanlar gibi olmak istiyor musunuz? İşte natüralist zekanızı geliştirmenin bazı teknikleri şunlardır:
-Kapalı ortamlar yerine dışarıda daha fazla zaman geçirin
Doğanın bir parçası olmak istiyorsanız doğayla iç içe olmalısınız.Evinizdeki rahatlığın tutsağı olmamalısınız. Seyahat etmek, ormanda ve dağlık alanlarda gezi yapmak ve bisiklete binmek gibi aktiviteler hayvanları, bitkileri hatta kaya formasyonlarını kategorize edebilme ve tanımlayabilme yeteneklerinizi geliştirecektir.
Doğanın bir parçası olmak istiyorsanız doğayla iç içe olmalısınız.Evinizdeki rahatlığın tutsağı olmamalısınız. Seyahat etmek, ormanda ve dağlık alanlarda gezi yapmak ve bisiklete binmek gibi aktiviteler hayvanları, bitkileri hatta kaya formasyonlarını kategorize edebilme ve tanımlayabilme yeteneklerinizi geliştirecektir.
-Bahçe işleriyle ilgilenin
Bitki yetiştirme ve bakımı öğrenerek evinizin boş kısımlarını bitkilerle donatın.Bu şekilde doğal çevreyi algılayabilme gücünüzü geliştirebilirsiniz.
Bitki yetiştirme ve bakımı öğrenerek evinizin boş kısımlarını bitkilerle donatın.Bu şekilde doğal çevreyi algılayabilme gücünüzü geliştirebilirsiniz.
2. Mantıksal-Matematiksel Zeka
Soyut ve kavramsal olarak düşünebilme yeteneğini ifade eden bu zeka türü daha çok mühendisler, bilim adamları ve matematikçilerde gelişmiştir.Mantıksal ve matematiksel problem çözmede sıradışı yeteneklere sahip olmak istiyorsanız aşağıdaki beyin egzersizleri sizin için oldukça faydalı olacaktır:
-Kart oyunları oynayın
Popüler inanışın aksine mantıksal zekanızı geliştirmek için sıkıcı aktivitelerde bulunmanız gerekmektedir. Sayısal zekanızı geliştirmenin en eğlenceli yollarından biri mental olarak matematik işlemlerini yapabilmeyi tetikleyen kart oyunları oynamaktır. Crazy Eight, Go Fish ve Gin Rummy gibi oyunlar gençler için Black Jack de yetişkinler için hem matematiksel zekayı geliştirmek hem de eğlenceli vakit geçirebilmek için oldukça etkilidir.
Popüler inanışın aksine mantıksal zekanızı geliştirmek için sıkıcı aktivitelerde bulunmanız gerekmektedir. Sayısal zekanızı geliştirmenin en eğlenceli yollarından biri mental olarak matematik işlemlerini yapabilmeyi tetikleyen kart oyunları oynamaktır. Crazy Eight, Go Fish ve Gin Rummy gibi oyunlar gençler için Black Jack de yetişkinler için hem matematiksel zekayı geliştirmek hem de eğlenceli vakit geçirebilmek için oldukça etkilidir.
-Bir matematik kulübüne katılın
Matematiksel zekanızı geliştirmede gerçekten kararlıysanız bilgilendirici ve aynı zamanda eğlenceli vakit geçirmenizi sağlayacak bir matematik kulübüne katılın.Bu kulağa sıkıcı gelebilir fakat öyle değildir. Bu tür kulüpler sizlere destek vericidir ve aynı zamanda sosyal bir ortamda öğrenmenizi sağlar.Arkadaşlarınızla beraber öğrenerek ve kollektif bir ortamda rekabete girişmek aradığınız matematik zekanın gelişmesini sağlayacaktır.
Matematiksel zekanızı geliştirmede gerçekten kararlıysanız bilgilendirici ve aynı zamanda eğlenceli vakit geçirmenizi sağlayacak bir matematik kulübüne katılın.Bu kulağa sıkıcı gelebilir fakat öyle değildir. Bu tür kulüpler sizlere destek vericidir ve aynı zamanda sosyal bir ortamda öğrenmenizi sağlar.Arkadaşlarınızla beraber öğrenerek ve kollektif bir ortamda rekabete girişmek aradığınız matematik zekanın gelişmesini sağlayacaktır.
3. Görsel-Uzaysal (3 boyutlu) Zeka
Soyut ve somut görselleştirme becerisi görsel zekaya sahip insanların sahip olduğu yeteneklerden sadece biridir. Resimler üzerinde düşünebilme gibi sıradışı yetenekleriyle uzaysal zekaya sahip insanlar objeleri kolaylıkla boyayabilme, inşa edebilme ve dizayn edebilme yetkinliklerine sahiptirler.Görsel zekanızı geliştirmek için aşağıdaki aktivitelerle daha fazla ilgilenebilirsiniz:
-Bulmacalar çözün
Görsel-uzaysal zekanızı geliştirirken aynı zamanda hoşça vakit geçirebilirsiniz.Bunun da en etkili yollarından biri de değişik türde bulmacalar çözmektir.Zihninizde nesneler üzerinde manevra kabiliyetine ihtiyaç duyan Rubik Küpü, Jigsaw bulmacaları ve uzaysal bulmacalar görsel ve uzaysal yeteneğinizin gelişmesinde harikalar yaratacaktır.
Görsel-uzaysal zekanızı geliştirirken aynı zamanda hoşça vakit geçirebilirsiniz.Bunun da en etkili yollarından biri de değişik türde bulmacalar çözmektir.Zihninizde nesneler üzerinde manevra kabiliyetine ihtiyaç duyan Rubik Küpü, Jigsaw bulmacaları ve uzaysal bulmacalar görsel ve uzaysal yeteneğinizin gelişmesinde harikalar yaratacaktır.
-Satranç oynayın
Görsel zekanızı geliştirebilecek diğer eğlenceli bir yol da satranç oynamaktır.Bu oyunun beynimize bir çok faydası olduğu inkar edilemez bir gerçektir.Satranç hafızamızı kuvvetlendirmenin ve problem çözebilme kabiliyetimizi zenginleştirmenin ötesinde görsel ve uzaysal zekanın en önemli boyutu olan yaratıcılığımızı da geliştirir.Zenginleşen yaratıcılığınızla tıpkı üstün görsel zekaya sahip mimarlar ve ressamlar gibi objeleri dizayn edebilme gücünüzün geliştiğini hissedeceksiniz.
Görsel zekanızı geliştirebilecek diğer eğlenceli bir yol da satranç oynamaktır.Bu oyunun beynimize bir çok faydası olduğu inkar edilemez bir gerçektir.Satranç hafızamızı kuvvetlendirmenin ve problem çözebilme kabiliyetimizi zenginleştirmenin ötesinde görsel ve uzaysal zekanın en önemli boyutu olan yaratıcılığımızı da geliştirir.Zenginleşen yaratıcılığınızla tıpkı üstün görsel zekaya sahip mimarlar ve ressamlar gibi objeleri dizayn edebilme gücünüzün geliştiğini hissedeceksiniz.
-Google Earth ve Google Map gibi uygulamaları sıklıkla kullanın
Google Earth ve Google Map uygulamaları tanımadığınız bir yerde yolunuzu bulmaya yardımcı olmanın ötesinde görsel ve uzaysal zekanızın da gelişmesini sağlayacaktır.Bu programlar en nihayetinde yön hissinizin gelişmesini sağlayacaktır.Bu araçlar sizi adeta navigasyonel bir cihaz haline getirecektir. GPS gibi navigasyon aletleri insanı dikkatsiz bir sürücü haline getirmektedir.Bu tür cihazları kullanmak yerine bir harita yardımı ile yönünüzü kendi kendinize bulmaya çalışmak görsel zekanızın körelmemesi adına daha faydalıdır.
Google Earth ve Google Map uygulamaları tanımadığınız bir yerde yolunuzu bulmaya yardımcı olmanın ötesinde görsel ve uzaysal zekanızın da gelişmesini sağlayacaktır.Bu programlar en nihayetinde yön hissinizin gelişmesini sağlayacaktır.Bu araçlar sizi adeta navigasyonel bir cihaz haline getirecektir. GPS gibi navigasyon aletleri insanı dikkatsiz bir sürücü haline getirmektedir.Bu tür cihazları kullanmak yerine bir harita yardımı ile yönünüzü kendi kendinize bulmaya çalışmak görsel zekanızın körelmemesi adına daha faydalıdır.
4. Sözel-Linguistik(Sözlü) Zeka
Sözel-sözlü zekaya sahip insanlar kelimelerin anlamlarına, seslerine ve ritimlerine yüksek derecede duyarlıdır.Özellikle yazma, okuma, öğretme ve dinleme kapasiteleri üst seviyededir.Sözel-linguistik zekanızı önemsiyorsanız, aşağıdaki zeka geliştirme tekniklerini dikkate alınız:
-İlginizi çeken ve merak uyandıran şeylerin günlüğünü tutun
Dikkate değer bulduğunuz şeylerin üzerine gidin.Örneğin size çekici gelen özgün bir makale ya da ünlü biri hakkındaki düşüncelerinizi yazın.
Dikkate değer bulduğunuz şeylerin üzerine gidin.Örneğin size çekici gelen özgün bir makale ya da ünlü biri hakkındaki düşüncelerinizi yazın.
-Görmek istediğiniz bir ülke ya da şehir hakkındaki düşüncelerinizi yazınız
Paris’i görmek ya da İngiltere’de yaşamak mı istiyorsunuz? Hayalleriniz dışında bir yerde yaşam şansını elde ettiğinizde nasıl bir yaşam hayal ettiğinizi düşünün ve şu anki hayatınızdan daha farklı nasıl bir hayat tarzınız olurdu?
Paris’i görmek ya da İngiltere’de yaşamak mı istiyorsunuz? Hayalleriniz dışında bir yerde yaşam şansını elde ettiğinizde nasıl bir yaşam hayal ettiğinizi düşünün ve şu anki hayatınızdan daha farklı nasıl bir hayat tarzınız olurdu?
-Edebi bir yapıt kaleme alın
Bu bir hikaye,şiir,roman ya da oyun olabilir. Hayallerinizi harekete geçirin ve zihninizdeki kelimeleri kağıda dökün.Yazılarınızı bir öğretmeninize ya da alanında uzman kişilere gösterin ve onlardan geri dönüş alın.Hangi kısımların sıradışı olduğunun, hangi kısımların geliştirilmesi gerektiğinin farkına vardığınızda diğer denemelerinizde daha başarılı olduğunuzu göreceksiniz.
Bu bir hikaye,şiir,roman ya da oyun olabilir. Hayallerinizi harekete geçirin ve zihninizdeki kelimeleri kağıda dökün.Yazılarınızı bir öğretmeninize ya da alanında uzman kişilere gösterin ve onlardan geri dönüş alın.Hangi kısımların sıradışı olduğunun, hangi kısımların geliştirilmesi gerektiğinin farkına vardığınızda diğer denemelerinizde daha başarılı olduğunuzu göreceksiniz.
5. Müzikal Zeka
Ses sanatçıları, besteciler ve müzisyenler genellikle
bu zeka türüne sahiptirler. Müzikal zekaya sahip insanlar ses ve müzik tınılarını farklı bir hassasiyetle dikkate alırlar ve değişik türde tını ve ritim üretmede oldukça iyidirler.Aşağıdaki metotları ve alıştırmaları uygulayarak siz de müzikal zekanızı yeteneklerinizi geliştirebilirsiniz.
bu zeka türüne sahiptirler. Müzikal zekaya sahip insanlar ses ve müzik tınılarını farklı bir hassasiyetle dikkate alırlar ve değişik türde tını ve ritim üretmede oldukça iyidirler.Aşağıdaki metotları ve alıştırmaları uygulayarak siz de müzikal zekanızı yeteneklerinizi geliştirebilirsiniz.
-Şarkı söyleyin
Şarkı söylemenin sizin için uygun bir aktivite olmadığını düşünebilirsiniz fakat bu söyleyemeyeceğiniz anlamına gelmez.Bulduğunuz her fırsatta; duşta,arabada ya da ofiste molalarda şarkı söyleyebilirsiniz.Favori şarkıcılarınız gibi çok ince notaları söyleyemeyebilirsiniz fakat müzikal zekanızda çok önemli aşamalar kaydedebilirsiniz.
Şarkı söylemenin sizin için uygun bir aktivite olmadığını düşünebilirsiniz fakat bu söyleyemeyeceğiniz anlamına gelmez.Bulduğunuz her fırsatta; duşta,arabada ya da ofiste molalarda şarkı söyleyebilirsiniz.Favori şarkıcılarınız gibi çok ince notaları söyleyemeyebilirsiniz fakat müzikal zekanızda çok önemli aşamalar kaydedebilirsiniz.
-Bir enstrüman çalmasını öğrenin
Bu belkide müzikal zekanızı geliştirmek için en etkili yöntemdir.Bir enstrüman üzerinde çalışmak ne kadar basit ya da komplike olursa olsun temel tonları,ritimleri ve tizleri öğrenmenizi sağlar.Enstrüman çalma yeteneğinizi geliştirdikçe tıpkı idolleriniz gibi müzikal zekanızı somutlaştırıp sergileyebilme kabiliyetine erişeceksiniz.
Bu belkide müzikal zekanızı geliştirmek için en etkili yöntemdir.Bir enstrüman üzerinde çalışmak ne kadar basit ya da komplike olursa olsun temel tonları,ritimleri ve tizleri öğrenmenizi sağlar.Enstrüman çalma yeteneğinizi geliştirdikçe tıpkı idolleriniz gibi müzikal zekanızı somutlaştırıp sergileyebilme kabiliyetine erişeceksiniz.
-Değişik tarzlarda müzik dinleyin
Müzikal zeka sadece iyi şarkı söyleyebilme ve enstrüman çalabilmekten ibaret değildir.Aynı zamanda ne kadar özgün ya da tuhaf olursa olsun müzikten zevk alabilme ile de ilgilidir.Klasik müzikten pop müziğe, yerli müzikten karma müziğe kadar değişik senfonilere kulağınızı aşina edin.Kulağınızı birçok melodiye aşina ederek müzik dünyasındaki değişik tonları birbirinden ayırabilme yeteneğini elde edeceksiniz.
Müzikal zeka sadece iyi şarkı söyleyebilme ve enstrüman çalabilmekten ibaret değildir.Aynı zamanda ne kadar özgün ya da tuhaf olursa olsun müzikten zevk alabilme ile de ilgilidir.Klasik müzikten pop müziğe, yerli müzikten karma müziğe kadar değişik senfonilere kulağınızı aşina edin.Kulağınızı birçok melodiye aşina ederek müzik dünyasındaki değişik tonları birbirinden ayırabilme yeteneğini elde edeceksiniz.
6. Bedensel-Kinestetik Zeka
Dans ederken ayaklarınız birbirine dolaşıyor ama partneriniz kuğular gibi süzülüyor mu? Bu adaletsizliğin bir açıklaması var. Bazı insanlar fiziksel olan şeylerde vücutlarını iyi kullanamazken, bedensel olarak zeki insanlar vücutlarını çok iyi koordine edebilir (sporcular gibi), birçok fiziksel yeteneği aynı anda sergileyebilir (dansçılar gibi) ve objeler üzerinde şaheserler yaratabilir (heykeltıraşlık gibi). Bedensel olarak zeki insanlar zamanlama konusunda mükemmel bir sezgiye sahiptirler ve beyin-vücut koordinasyonları neredeyse kusursuzdur. Bu zekaya sahip insanlar genellikle zanaatkar, dansçı, atlet ve cerrah gibi meslek gruplarında olurlar. Bu zekayı geliştirmek için:
-Fiziksel becerilerinizi kullanabileceğiniz bir hobi edinin
Futbol, basketbol, tenis gibi bir spor dalını, dans etmeyi ya da el becerilerinizi kullanabileceğiniz çömlekçilik gibi bir kursu tercih edebilirsiniz. Böylece vücut zihin koordinasyonunuzda gözle görülür bir iyileşme fark edeceksiniz.
Futbol, basketbol, tenis gibi bir spor dalını, dans etmeyi ya da el becerilerinizi kullanabileceğiniz çömlekçilik gibi bir kursu tercih edebilirsiniz. Böylece vücut zihin koordinasyonunuzda gözle görülür bir iyileşme fark edeceksiniz.
7. İçsel Zeka
Kendilerini, düşüncelerini, duygularını çok iyi anlama yeteneğine sahip ve bu yeteneklerini hayatlarını planlama noktasında iyi değerlendiren insanlar içsel zekaları yüksek olanlardır. İçsel zeka kendini takdir etmeyi ve insanın kendi durumu hakkında geniş bir anlayışa sahip olmayı gerektirir. İçsel olarak zeki insanlar kendi duyguları hakkında derin bir bilince sahiptirler ve genelde utangaç olurlar. Bu zeka türünün örnekleri filozoflar, ruhani liderler, yazarlar ve psikologlar arasında görülür. İçsel zekanın gelişmesi için:
-Kendinizi dinlemeye zaman ayırın
Günlük hayatın gürültüsüne o kadar alışmışız ki, kendimizi tamamen dış dünyaya karşı konumlandırıyoruz. Oysa ki, kim olduğumuzun farkında olmaksızın yaptığımız eylemler bizi mutlu etmeyecek hedeflere sürüklüyor. Örneğin, herkes öyle yaptığı için üniversite sınavına hazırlanan müzikal zekası yüksek bir öğrenci, çok iyi bir bölümü kazansa dahi, burada ne başarılı olabilecek ne de mutlu olabilecektir. Yunus Emre’nin dediği gibi: “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / İlim kendin bilmezsen / Ya nice okumaktır.” Bu yüzden, kendimiz hakkında düşünmeye başlamamız gerekir. Tamamen, kendinizle meşgul olun demiyorum. Sadece bunun için biraz zaman ayırın. Farkındalığınızın arttığını göreceksiniz.
Günlük hayatın gürültüsüne o kadar alışmışız ki, kendimizi tamamen dış dünyaya karşı konumlandırıyoruz. Oysa ki, kim olduğumuzun farkında olmaksızın yaptığımız eylemler bizi mutlu etmeyecek hedeflere sürüklüyor. Örneğin, herkes öyle yaptığı için üniversite sınavına hazırlanan müzikal zekası yüksek bir öğrenci, çok iyi bir bölümü kazansa dahi, burada ne başarılı olabilecek ne de mutlu olabilecektir. Yunus Emre’nin dediği gibi: “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / İlim kendin bilmezsen / Ya nice okumaktır.” Bu yüzden, kendimiz hakkında düşünmeye başlamamız gerekir. Tamamen, kendinizle meşgul olun demiyorum. Sadece bunun için biraz zaman ayırın. Farkındalığınızın arttığını göreceksiniz.
8. Sosyal Zeka
Toplumda görünürde diğer insanlarla çok iyi ilişkiler kurmada özgün yeteneklere sahip insanlara rastlamışsınızdır.Bu insanlar sosyal zekalarını kullanarak, diğer insanları anlamaya çalışarak ve onlarla konuşarak sosyal hayatta başarı elde ederler.Sosyal zeka insanlarla sözlü ya da sözsüz olsun efektif bir şekilde ilişki kurabilmeyi ve onların huylarını ve bilinçaltlarını hissedebilmeyi, buna bağlı olarak sosyal ilişkilerde farklı bakış açıları geliştirebilmeyi sağlar.Bu tür zeka politikacılarda, aktörlerde ve öğretmenlerde mevcuttur.Bu tür zeka aynı zamanda liderlik rolüne soyunmuş genç yetişkinlerde rastlanabilir. Sosyal zekanın gelişmesi büyük ölçüde insanlarla ilişkilerinize ne kadar önem verdiğinize bağlıdır. Eğer gereken çabayı harcayıp, cesur olursanız, sosyal zekanız gelişecektir. Bunun için iletişimdeki hatalarınızı gözden geçirin. Konuşurken rahatlayın ve pozitif olun. Kelimelerinizi seçerek konuşun. Karşınızdaki insani mutlaka dinleyin.
9. Varoluşsal Zeka
Sıradan insanlar günlük yaşantılarını kendi varlık sebeplerine fazla kafa yormadan sürdürürken; varoluşsal zekaya sahip insanlar bu konularda fazlaca düşünürler.Bu düşünceler yaşam ve ölümün nedenlerini ve nasıllarını içerebilir.Birçok insan bu düşünceleri hiç dikkate bile almazken kendi varlığına düşkün insanlar insanların neden doğduğu,hayata nasıl geldiği ve neden öldükleri gibi soruların cevaplarını keşfetmeye çalışırlar.Bu tür insanlar aynı zamanda hayatın ve ölümün ötesinde neler olduğu konusunda düşünce yürütebilecek kapasiteye ve duyarlılığa sahiptirler.Varoluşsal zeka hakkında çok fazla tartışma yapılmamasına rağmen bu zeka türü aynı zamanda ruhsal ve ahlaki zeka olarak da tanımlanmıştır.
12 Ağustos 2014 Salı
Klimanın Faydaları ve Zararları
Klimanın Faydaları ve Zararları:
Klima almaya niyetlendiniz yada niyetlenme arifesindesiniz, peki klima size ne gibi faydalar sağlıyacak;
- Herşeyden önce bilimsel bir gerçek, sıcak ortam, özelliklede gereğinden fazla sıcak hem beyin fonksiyonlarını hemde bendensel aktiviteyi düşürür. Klima kullanımıda, yani uygun koşullarda sıcaklık sizi bu etkilerden kurtaracaktır. Emin olun ki uykunuz bile daha kaliteli olacak.
- Gerek iş yetinizde olsun, gerekse de evinizde; bilinçle kullanılan bir klima ortamın yaşam standartlarını yükseltir, konfor sağlar.
- İş yerinde yada evde çalışıyorsanız, klima sizin iş performansını arttıracaktır.
- Klimalı ortam beyinsel ve fiziksel aktivitelerinizi arttırır.
- Düşük sıcaklıktaki ortamlar da böcek ve bakteri üremesi durur, sayılarında azalma gözlenir.
- Uygun sıcaklıktaki ortamda insanlar daha az terler, buda olası su kaybı-dehidrasyona uğrama ihtimalini azaltır.
- Klima filtreleme özelliği sayesinde harici alerjenlerden kurtulmanızı sağlar, alerjik reaksiyona maruz kalmanızı önler. Polenlerden kurtulursunuz.
- Klimanızın kurulumu tam yapıldıysa ve bakımları düzenli yapılıyorsa soluduğunuz havanın kalitesini yükseltir, bu stress ve buna bağlı sıkıntıları; bunlardan doğa bilecek hastalıkları engeller.
- Ani yaşanılacak hava değişimleri solunum sisteminde ufakta olsa hasarlar, sıkıntılar verir.
- Deride ve mukoza tabakalarında kuruluğa sebep olabilir.
- Klimanın en doğal zararı ise çalıştığı ortama sürekli bir ses katmasıdır.
- Hava dolaşımı solunum yolu hastalıklarının bulaşmasını kolaylaştırabilir.
- Klima filtresinde ki tozlar ve mantarlar alerjik reaksiyonlara sebep olabilir.
- Rinit, farenjit, boğaz tahrişi ve ses kısıklığına sebep olabilir.
- Gözle ilgili bazı rahatsızlıkları nüksettirebilir, konjonktivit ve blefarit bunlara güzel örneklerdir.
Hiç bir zaman klima hasta etmez, bilinçsiz kullanım hasta olmanıza sebep olur. Bakımı yapılmayan, düzgün kullanılmayan klima mikrop yuvası olacaktır.
Unutmayın!
- Klimanın çalıştığı odayı sürekli havalandırmayı ihmal etmeyin, her gün bir müddet boyunca havalandırılmalıdır.
- Kurulum ve bakımlarda profesyonel yardım alın, yetkili teknik servislere danışın.
- Oda sıcaklığını 23 °C civarında tutun, ne çok sıcak nede çok soğuk olsun.
- Oda nem miktarını %50-60 civarından aşağı indirmeyin.
5 Ağustos 2014 Salı
40 Yıl Hatırı Olan Kahvede Bilinmeyenler
40 yıl hatırı olan kahvede bilinmeyenler...
-Kısaca dünya ve Türkiye'de kahve alışkanlığının ortaya çıkışını kültürünü aktarabilir misiniz?
Kahvenin ortaya çıkmasının, keçilerini otlatan bir çobanın keçilerin bazı yemişleri yemesiyle çok canlanmalarını görmesi sayesinde olduğu söylenir. Yani kahvenin bir içecek olarak tercih edilmesinin sebeplerinden birisi uyanık tutan, canlandıran kafein içermesi… Zamanla kahve sosyal ortamların vazgeçilmez içeceği olmuş ve insanları bir araya getiren ve sosyal ortam yaratan bir içecek haline gelince tüketimi daha da artmış. Günümüzde de bu işlevini sürdürüyor. Önceleri Arap Yarımadası’nda sınırlı iken; Osmanlı’nın kahveyi tanıması, kendine özgü bir pişirme yöntemi geliştirmesi ve gerek sarayda, gerekse günlük yaşamda ona sunum ve anlam açısından bazı özellikler yüklemesi (kahve fincanı, kahve zarfları, saraydaki kahve sunum sanatı, kız isteme geleneğindeki yeri vb.) nedeniyle Osmanlı topraklarında ve bu yolla Avrupa’da hızla yayılmış. Avrupa’da kahve tüketiminin erken dönemde oryantalist bir yaklaşımla arttığını ve bir gösteriş unsuru olduğu da söylenebilir.
-Kahvenin neden 40 yıl hatırı vardır?
Bu nereden çıkmış tam bilinmiyor ama rivayet muhtelif. Osmanlı zamanında bir Rum kahveye gider ama kahveci ona kahve vermez. Orada bulunan bir reis kahveyi alır ve ona verir. Yıllar sonra bir savaşta bu reis esir düşer ve bu Rum reisi tanır ve onu köle pazarında satın alıp serbest bırakır. Hikaye buysa da, genelde kahve içilirken yapılan sohbetler, arkadaşlıklar hatta aşklar bu lafı açıklamaya yeter.
-Acı kahve içmek ne anlam ifade eder?
Kahveye başlangıçta şeker atılmazdı. Osmanlı’ya gelen yabancılar bu acı tattan pek hoşlanmadılar ve yazılarında, şiirlerinde acı kahveden bazen de olumsuz anlamda bahsettiler. Bu acı sözünün biraz da o dönemde Türklere karşı olan korku ve düşmanlığı da yansıttığını söylemek mümkün. Daha sonra Fransız saraylarında kahveye şeker atılmaya başlanınca kahve hızla yayıldı. Günlük hayatta “bir acı kahve içmek” lafı “acı içelim ama tatlı konuşalım” anlamına geliyor denebilir.
-Pişirme yöntemleri hakkında kısaca bilgi verir misiniz? Neden su ile servis edilir?
Bu oldukça ayrıntılı bir konu… Kısaca özetlemek gerekirse, kahve doğrudan ateş üzerinde kaynatılarak (Türk Kahvesi, Moka kahve), içinden sıcak su geçirerek (filtre kahve, French Press), yüksek basınçlı su buharı geçirerek (espresso) pişirilebilir. Suyla ikram edilmesi ise kahve lezzetini en yoğun şekilde almayı sağlamak için. Genellikle kendi özgü ve güzel tadı olan yiyecek veya içeceklerden önce ağız temizliği gerekir ki, bu yeni tadı daha güçlü duyalım. Bu nedenle kahveden önce su içerek kahve tadına başka tatların karışması önlenir.
-Kız isteme merasimlerinin bir parçası haline nasıl gelmiştir?
Kız isteme merasimi kız isteyen ailenin gelin adayını doğrudan tanıdığı ilk buluşmadır. Bu buluşmada gelin adayının hünerlerini sergilemesi, eskiden ailenin yanına da çıkamadığı için çok zordur. Bu nedenle Türk kahvesi pişirmek gibi oldukça hüner isteyen ve hata affetmeyen bir beceri ile aday kız kendini kanıtlamış olur. Günümüzde otomatik kahve cihazları ile bu işin de anlamı azaldı ama yine de hoş bir gelenek olarak sürüyor.
-Bir profesör, Türk kahvesi yerine sağlık için Yunan kahvesini önerdiğini beyan etti. Tartışmalar oldu. Türk kahvesi ile Yunan kahvesi arasındaki fark nedir?
Bu üzücü bir durum… Sanırım sağlık ticareti ya da herhangi bir konunun ticaretini yapıyorsanız, müşteri kitlenizi düşünerek konuşmanız lazım. Burada da böyle bir durum olmuş gibi görünüyor. Bu konuda bizim de ciddi hatalarımız var. Yıllarca içine dönük bir toplum olarak yaşamamız, geçmişimize sahip çıkmamamız, patent konusuyla ilgilenmemiz gibi nedenlerle bizim olan pek çok şeye başkaları sahip çıkmış. Şimdi büyük gayretlerle bunu geri döndürmeye çalışıyoruz. Türk kahvesi ile Yunan kahvesi arasında hiçbir fark yok. Atina’da kahve içmiş birisi olarak bunu rahatlıkla söyleyebilirim.
-Mırra’nın Türk kahvesinden farkı nedir? Güneydoğu’da bazı illerde o yörenin insanı neden o kahveyi tercih eder?
Mırra pişirme tekniği, tadı ve içme kültürü açısından Türk kahvesinden çok farklı. Uzun süre pişiriliyor. Çok miktarda pişiriliyor ve çok koyu oluyor. Ayrıca kültürel olarak mırra içimine çok anlam yükleniyor. Bu tekniğin niye geliştiğini bilmemekle birlikte; mırra içimi çok büyük grupların sohbet için toplandığı ortamlarda yapılıyor. Bu durumda herkese tek tek kahve yapmak çok zor olacağı için, toptan kahve yapmak amacıyla geliştirilmiş bir pişirme yöntemi olabilir. Tercih nedeni ise yöresel gelenek ve kültür…
-Kahve konseptli kafeler, Türk insanın kahve içme alışkanlığında nerde duruyor? Bu kafelerde kahve alışkanlığı değişti mi? Tüketim arttı mı?
Türkiye aslında kahve tüketimi açısında oldukça aşağılarda... Biz daha çok bir çay ülkesiyiz. Çayın ülkemizde yetişmesi, kahvenin ise dışardan alınması bunun nedenlerinde birisi olabilir. Son yıllara hızla yayılan kahve zincirleri kahve içme alışkanlıklarımızı özellikle gençler arasında çok değiştirdi ve tüketimi de artırdı. Bu aynı zamanda kahve kültürünün ne kadar seçenekli ve değişik unsurları olduğunu da gösterdi. Bu, işin olumlu tarafı… Olumsuz tarafı ise Türk kahvesinin yerini başka kahvelerin alması ve özellikle gençlerin kahveyi sade değil de krema, süt, şeker, şurup gibi katkılarla içmeleri ve alınan yüksek kalorilerin genç obezitesinde önemli katkısı olması…
-Kahvenin psikososyal ve sinir sistemi üzerine etkileri nelerdir?
Kahvede bulunan kafein, bilinen en etkili doğal uyarıcılardan… Bu nedenle özellikle uyumamak için kullanılıyor. Kahvenin dikkati toplayıcı etkisi, hafızayı uyarıcı etkisi bilinen etkileri arasında yer alıyor. Bu nedenlerle gençler arasında enerji içecekleri çok yaygın. Bu içecekler yüksek dozda kafein veya benzerlerini içeriyor. Kahve ve sağlık ilişkisi oldukça karmaşık... Genelde kahvenin bazı kanser türleri, bazı şeker hastalığı tipleri, Alzheimer, Parkinson gibi hastalıklara karşı koruyucu olduğunu gösteren ciddi araştırmalar var. Ancak bu konuyu abartmamak gerekli; yani bol bol kahve içip, günde 2 paket sigara içip, koltuğunuza rahatça yayılıp, “Bana bir şey olmaz” diyemezsiniz, çünkü bu tip hastalıklar birçok faktörün bir araya gelmesiyle oluşuyor. Genetik ve yapısal faktörler, çevre koşulları vb. bunları etkiliyor. Kahvenin kısıtlanması gereken durumlar da var. Özellikle hamilelik döneminde, demir eksikliğine bağlı kansızlıkta, reflü hastalığında, ciddi kalp ritmi bozukluğu olanlarda, kulak çınlaması olanlarda kahvenin sınırlanması doğru olur.
Kahve tüketim profili
Kahve içme alışkanlarıyla ilgili dikkat çekici veriler içeren “Kahve Tüketimi” konulu araştırmanın sonuçları; Türk halkının, sanıldığının aksine sabah ya da öğlen değil, akşam yemeğinden sonra kahve içmeyi tercih ettiğini ortaya koydu. Omega Araştırma Organizasyon Eğitim Danışmanlığı, Mikado Yayınları ve Kahve.gen.tr sitesi tarafından, Türkiye genelinde bin 331 kişiyle gerçekleştirilen araştırmanın bulgularına göre, halkımızın yüzde 78.7’si düzenli kahve içiyor. Günün en çok kahve içilen vakitlerini, yüzde 36.9 ile akşam yemeğinden, yüzde 24.6 ile öğle yemeğinden, yüzde 19.8 ile kahvaltıdan sonra olarak belirten katılımcıların yüzde 68.2’si kahvesini evde, yüzde 27.7’si işte, yüzde 6.7 ise dışarıdaki mekanlarda içiyor.
Araştırma sonuçlarına göre katılımcıların yüzde 47.3’ü günde 1 fincan kahve tüketiyor. Türk halkının yüzde 87’si kendini kahve bağımlısı olarak nitelemiyor. Kahve bağımlısı olduğunu söyleyenlerin oranı ise yüzde 13.
Türk halkının yüzde 56.7’si küçük fincanda kahve içmeyi tercih ediyor.
Katılımcılar evlerine kahve alırken, yüzde 57.3 ile lezzeti ön planda tutuyor; yüzde 32.1’i marka tanınırlığını dikkate alıyor. Kahve satın alırken ya da sipariş verirken, tadının yumuşaklığı veya sertliği, yerel veya özel marka olması ve fiyatı, tercih nedenleri olarak sıralanıyor. Araştırmaya katılanların yüzde 94.4’ü, piyasada bulunan kahve çeşitlerinin ihtiyacı karşıladığını düşünüyor.
Kahve sosyal aktivite aracı...
Araştırmaya katılanların yüzde 51.2’si sosyal aktivite olarak, ev dışında kahve içmeyi tercih ediyor. Dışarıda kahve tüketenlerin yüzde 47.5’i Türk kahvesi içiyor. Mekânlarda ise temizlik, güler yüzlü personel, hızlı servis ve kahve çeşidinin fazlalığına önem veriyor.
Kahvenin tadını ve kokusunu seven, rahatlattığını ve sağlıklı olduğunu düşünen katılımcıların yüzde 68.6’sı sade, yüzde 37.7’si sütlü, yüzde 13.9’u kremalı kahveyi tercih ediyor. Türk halkının yüzde 29.2’si yorgunluk hissettiğinde kahve içmeyi seviyor. Evine aldığı kahve markasını seçerken, öncelikle lezzet, ardından kahve markasının tanınırlığı, kolay bulunurluğu ve çevrede tercih edilmesi gibi faktörler öne çıkıyor. Çay içmeyi sevmek, sağlık açısından zararlı olduğunu düşünmek, tadını sevmemek ve çocukluktan gelen alışkanlıklar ise “kahve içmeme” nedenleri olarak sıralanıyor. Araştırmaya göre, Türk halkının büyük bölümü, ev dışında sosyal aktivite olarak kahve içmeyi tercih ediyor. Ev ve iş yeri dışında tüketilen kahve türleri de farklılık gösteriyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)